İçteki durum bilince taşınmazsa dışarıda kader olarak gösterecektir kendini.
İçteki durum bilince taşınmazsa dışarıda kader olarak gösterecektir kendini.
Yarım yüzyıla yakın geçmişim, kurtulamadığım mağduriyetler ekseninde dönerek oluştuğu için hayat hikayem yaşama mağdur başlayıp özgür bir bireye dönüşme yolculuğudur.
Hatırlamaya başladığımdan beri taleplerini karşılamadığım, onlarla görüşmeye gitmediğim, dahası çocuğumu onlara dışarıda bile göstermemeye kararlılığım nedeniyle bütçelerini asla zorlamayan ve 48 yaşıma dek geçinmemi sağlamış olan parayı aniden kestiler. Çocuğunu tek başına büyüten bir anne olarak ansızın gelirsiz kalmıştım. Yeterince güçlendiğimi görme ihtiyacıyla stratejik davranmayı ihmal ettim ve ailemle yüzleştim. Elbette inkar ettiler, elbette tüm yaşamım boyunca söyledikleri türden sözlerle zihnimi ve güvenimi bulandırmak için ellerinden geleni yaptılar. Okuduklarımdan etkilendiğimi, hasta olduğumu, saçmaladığımı, güvenilmez olduğumu, hatta ortak tanıdığımız bir yakınıma ilaç veya hipnozla beynimin yıkandığını söylediler. Aslında bunlar tüm hayatım boyunca onlardan duymaya alışık olduğum sözlerdi: İlaç ve hipnoz ile beynimin yıkandığı hariç, zira bu onların üzerimde uygulamak üzere önce dışarıdan uzman aradıkları, başarılı olamayınca da zamanla kendi başlarına uzmanlaştıkları şeylerdi. 17 yaşımdayken beni götürdükleri bir hipnozcu (Sadık Bostancı adını hiç unutmamışımdır) beni sözümona hipnotize etmiş ve annemle babamın sözünden çıkmamam, onlar ne derse yapmam için telkinlerde bulunmuştu. Böyle bir hipnozcu bulup beni götürmüş olan kendileri olunca böyle teoriler üretmeleri de gayet olağan. Annem eczacı olduğu ve öncesiz sonrası anılarımda sık sık avuç içi rengarenk haplarla dolu elini uzatarak geldiğini, bir bardak suyla bu hapları içip yine yokluğa karıştığımı çocukluğumdan beri bilip hatırladığım için ilaçlara hep karşı olmuşumdur. Doğaya, doğal şifa yöntemlerine ve bitkisel tedavilere düşkünlüğüm de hep bu yüzdendir. Üzerimde sonuna dek kullanmaktan çekinmedikleri yöntemlerin birileri tarafından onlara karşı da kullanılabileceğini düşünmeleri evet çok olağan fakat beni hâlâ güdülebilecek bir eşya gibi görmelerine ne demeli!
Beni güçlü kılan bir kaç şey vardı. Yazmak bunlardan biriydi. Okuma yazmayı öğrendiğimden beri hep yazdım. Defter veya kâğıt bulamasam peçetelere. Boşlukları doldurmak için canla başla yazardım fakat zihnimdeki sansürden nasibini alan kalemimin mürekkebi asıl söylemek istediklerimi anlatamaz, çocukça oyunlar oynardı bana. Karalamalarım yaşamımdaki kalabalığın içinde paçavralara dönüşür, ne aradığımda bulabilir ne de bulduklarımı düzenleyebilirdim. Kaosuma rağmen asla vaz geçmedim çünkü yazmak benim için başa çıkamadığım dünyadan kaçmak, nefes almak, savaş halindeki zihnimi düzenlemek, seslerimi tek tek duyamasam da satırlara dökerek sakinleşmem demekti. Yazmasaydım yaşayamazdım. Yazmasaydım tekrar tekrar yaşayıp unuttuğum cehennemden ne sağ çıkabilir ne de bugünlere gelecek gücü bulabilirdim. Şimdi zihnim geçmişin pisliklerinden arınmış ve bütünleşmeye doğru hızla yol alırken kalemim hiç olmadığı kadar hareketli, bilinçli ve anlatacak çok şeyi var.
Yazdığım öykü ve günlükleri dijital ortama hazırlayarak bu sitede paylaşıyorum. İlgilisi buyursun.
Web sitesi trafiğini analiz etmek ve web sitesi deneyiminizi optimize etmek amacıyla çerezler kullanıyoruz. Çerez kullanımımızı kabul ettiğinizde, verileriniz tüm diğer kullanıcı verileriyle birlikte derlenir.